Dünyamız bizim için değerli. Bizim yaşam kaynağımız, evimiz, aslında her şeyimiz o. Fakat biz ona onun bize gösterdiği cömertliği, sevgiyi ve saygıyı göstermiyoruz. Bilinçlenmek için çaba harcamıyoruz. Gidilmesi gereken yolda ilerlemek yerine tam tersini yapıp başımıza üstesinden gelemeyeceğimiz dertler açıyoruz. Ama doğayı anlamaya çalışsak, çevremize yeterli özeni göstersek ve ona ihtiyacı olduğu gibi önem versek birçok sıkıntıdan kurtulmuş olacağız. O, dün ve bugün olduğu gibi yarında yine bizimle olacak. Her birey kendi sorumluluklarını bilmeli ve bu sorumluluklar ne yapması gerektiriyorsa o şekilde bir şeyler yapmalı.
Birey olarak, toplum olarak ulaşmamız gereken nokta sürdürülebilir bir yaşam, sürdürülebilir bir çevre olmalı. Bunun için bugün neler yapmalıyız, çevre bilincimizi nasıl daha üst seviyelere taşıyabiliriz, insanları nasıl daha bilinçli yapabiliriz. Bir arayış içinde olmalı ve doğru yönde gitmeli ve herkesi bu yöne davet etmeliyiz. Ancak bu şekilde köyümüz, şehrimiz, ülkemiz ve dünyamız bizim o sevdiğimiz haliyle kalabilir ve gelecek için hem bize hem yeni nesillere bir miras olarak kalabilir.
Hepimizin bildiği eski çimento fabrikaları oluşan klinkerin büyük bir kısmını baca tozu olarak çevreye verir, döner fırın dıştan büyük enerji kaybederdi. Bugün artık en az enerji kaçağı olan ve bacadan hiç ürün kaybetmeden üretim yapan teknolojiyle değiştirilmiştir. Üretim prosesindeki zorunlu atıklar ve yan ürünler de başka bir üretimin girdisi olarak planlanmaktadır. Esasen bu tür entegre üretime kimya sanayi atıklarının depolanma, taşınma, çevreye zarar verdirmeme için önlem almaya zorlanmalarının getirdikleri mali yük nedeniyle kendiliğinden yönlenmişleridir. Örnek olarak atık sular için arıtma zorunluluğu, çöplerin kamu kuruluşlarınca alınmaması, çöpler için yer bulma güçlüğü üreticiyi atıklarını da değerlendirmeye zorlamıştır.